7 Mart 2010 Pazar

insan vücudu sanki maden ocağı

İNSAN VÜCUDU MİNERAL DEPOSU
SANKİ MADEN OCAĞI
Organizmamızdaki minerallerin hangisine ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu bilmek çok önemli. Çünkü bu maddelerin fazlası yarardan çok zarar veriyor...

İçimizde tam üç kilo mineral taşıyoruz
Bunların bir kısmı, organizmanın sağlıklı çalışması için vazgeçilmez unsurlar... Bazıları ise tehlikeli, "istenmeyen" grubundan maddeler... Ancak önemli olan, organizmanın bütün bu minerallere ne kadar ihtiyaç duyduğunu bilmek ve bu kadarla yetinmek... Çünkü fazlası yarardan çok zarar veriyor...

İnsan organizmasını, değerli ve ender bir maden ocağı sayılabilir
Eğer kalsiyum olmasaydı, dişleriniz sert bir elmaya bile dayanamaz, ortasından kırılırdı. Eğer demir olmasaydı, hemoglobin moleküllerinden yoksun kalır, bu nedenle de dokularımıza oksijen ulaşmazdı. Eğer kükürt olmasaydı, saçlarımız zamana karşı bu kadar direnemez, derimiz canlılığını asla koruyamazdı. Eğer potasyum ve sodyum olmasaydı, hücrelerimiz elektrik gücünü kaybedecek ve hızla yaşlanacaktık. Organizmanın sağlığı için vazgeçilmez olan minerallerin listesi bunlarla sınırlı değil. Daha arkada fosfor, magnezyum, manganez, flor, çinko ve bakır var... Bütün bu mineraller, ağırlığımızın yaklaşık yüzde 4'ünü oluşturuyor. Üç kiloluk bu mineral zenginliğine bakarsak, insan organizmasını son derece değerli ve ender bir maden ocağı sayabiliriz...




İdeal bir denge içinde bulunuyorlar
Tüm bu mineraller, genel olarak organizmamızda ideal bir denge içinde bulunuyorlar. Organizma, bu minerallerin eksikliğini ya da fazlalığını kendi iç mekanizmalarıyla ayarlayabiliyor. Örneğin, kandaki kalsiyum miktarında bir azalma olduğunda, vücut bir başka kalsiyum deposu olan kemiklerden gerekli miktarı bir süre için ödünç alabiliyor ve kandaki bu eksikliği gideriyor. Aynı şekilde, organizma, besinlerdeki demirin normal koşullarda sadece yüzde 10'unu emiyor. Ancak, organizmada herhangi bir nedenden dolayı bir de¬mir eksikliği doğarsa, emme kapasite-sini beş kez artırabiliyor. Bu doğal dengenin bir başka tipik örneği de sodyum miktarı... Kandaki sodyum miktarı aşırı tuzlu beslenme sonucu yükseldiği zaman, hemen böbrekler devreye giriyor ve bu sodyum fazlası¬nı idrar yoluyla organizmadan temizli-yor.

"makro-mineraller", "mikro-mineraller"
Organizmadaki mineraller, ihti¬yaç olunan miktarlara göre de sınıflan¬dırılıyorlar. İnsanın günlük ortalama 100 mikrogramdan fazla ihtiyaç duy¬duğu mineraller "makro-mineraller", diğerleri ise "mikro-mineraller" olarak tanımlanıyorlar.

"faydalı" , "zararlı" ve "nötr" mineraller
Bir başka sınıflandır¬ma ise "faydalı" , "zararlı" ve "nötr" mineraller kategorileri... Potasyum, kalsiyum, fosfor gibi sağlık açısından vazgeçilmez olan mineraller birinci kategoriye; civa, kurşun ve amyant gi¬bi mineraller ikinci kategoriye; nikel, kobalt ve vanadyum gibi mineraller de üçüncü kategoriye giriyorlar.

Büyümenin ve hücre üretiminin motoru...
MAGNEZYUM
Magnezyumun insan organiz¬masındaki ana deposu ke¬mikler... İnsan vücudunda yakla¬şık 20-28 gram magnezyum var. Bunun yaklaşık yüzde 60'ı kalsi¬yum ve fosforla birlikte kemikler¬de bulunuyor. Ancak, magnezyu¬mun asıl fonksiyonu, yüzde 60'ının bulunduğu kemiklerde de¬ğil, yüzde 40'ının bulunduğu kan ve kas sisteminde...
—Kasların güç¬lenmesi,
—protein sentezi,
—hücrelerin büyümesi ve yenilenmesi,
magnezyum sayesinde mümkün oluyor.
Nerede bulunuyor?
Normal bir beslenme, insanın günlük magnezyum ihtiyacını ko¬laylıkla karşılayabilir. Öte yan¬dan, magnezyum organizma tarafından kolaylıkla absorbe edi¬len bir maddedir. Besinlerdeki magnezyum miktarının yaklaşık yüzde 40 ile 60'ı organizma tara¬fından rahatlıkla absorbe edilir. Bütün yeşil yapraklı bitkiler, seb¬zeler, ceviz, balık, kakao, çikolata ve buğday ürünleri magnezyum açısından zengindir.
Ne kadar ihtiyaç var?
Amerikan Sağlık Örgütü'nün verdiği rakama göre, insan vücu¬du günde ortalama 350 ile 280 mi¬ligram arasında değişen oranda magnezyuma ihtiyaç gösteriyor. Ancak, bazı özel durumlarda or¬ganizmanın magnezyuma olan ihtiyacı artabilir. Örneğin, kalsi-yum veya D vitamini açısından zengin bir diyet programı uygu¬landığında, organizmadaki mag¬nezyum oranını artırmak gerekir. Yine, alkol, idrar yoluyla magnez-yum miktarını azalttığı için, içki alındığında da organizmaya mag¬nezyum takviyesi yapılması gere¬kir... Aynı durum yoğun stres ya¬şandığında da geçerlidir... Ayrıca bazı ilaçlar, örneğin idrar söktü¬rücüler organizmadaki magnez¬yum oranını azaltır. Magnezyum eksikliği kendisini, titreme, kas kontrolünün yitirilmesi ve aşırı sinirlilik biçiminde gösterir.

Organizmanın "Sine quanon" (olmazsa olmaz) minerali...
FOSFOR
Fosfor, kalsiyumdan sonra orga¬nizmada en yaygın bulunan mi¬neraldir. Vücuttaki fosforun yüzde 85'i kalsiyumla birlikte kemiklerde¬dir. İnsanın kemik yapısındaki fos-for-kalsiyum oranı 1'e 2'dir. Fosfor, kemik yapısından başka yerlerde de vazgeçilmez olan temel bir mi¬neraldir.
—Vücudun hücre dengesini sağlar
—hücre zarlarının özellikle de sinirsel hücre zarlarının oluşu¬munu kolaylaştırır.
—Organizmanın enerji kaynağı olan nükleik asitle¬rin molekülünü oluşturur.
—Yağlı madddelerin organizma içinde ta¬şınmasını, şekerli maddelerin de organizma tarafından absorbe edilmesini kolaylaştırır.

Fosfor yetersizliği:
Yetersiz bir beslenmenin sonu¬cu olarak ortaya çıkan fosfor ek¬sikliği, kendisini ciddi böbrek ye¬tersizlikleri ve barsak hazımsızlı¬ğıyla gösterir.
Nerede bulunur?
Fosfor, genellikle protein açısın¬dan zengin olan besin maddele¬rinde bulunur. Et, balık, yumurta, ceviz, süt ve süt ürünleri gibi... İn¬sanoğlu günde ortalama 800 mi¬ligram fosfora ihtiyaç duyar. Ye¬terli bir beslenme bu miktarda fos¬foru rahatlıkla sağlayabilir. Besin¬lerdeki fosfor, organizma tarafın¬dan yüzde 50-70 gibi yüksek bir oranda kolaylıkla absorbe edilir.

Az, ama çok önemli...
SELENYUM

Değeri, son yıllarda gerçekleşti¬rilen çalışmalarla ortaya çıkan bir mineraldir... Ortaya çıkarılan iki fonksiyonuyla, birdenbire tüm dik¬katleri üzerine çekmiştir. Selenyu¬mun birinci özelliği,
—dokuları, kan¬sere yol açan bağımsız köklere karşı koruyan bir enzimin önemli bileşim maddesi olmasıdır.
—Yeni keşfedilen ikinci fonksiyonu ise, vücudu zehirli maddelerden temiz¬lemesidir...
Bugün özellikle geliş¬miş ülkelerde selenyum eksikliği hayvanlar üzerinde yapılan deney¬lerle araştırılıyor.
Selenyum eksikliği
Birinci göstergesi, kas yapısında şiddetli bir zayıflığa yol açmasıdır. Bu ra-hatsızlık, selenyum takviyesiyle kolaylıkla giderilebilir. İkinci belirti¬si ise, kalp ve damarlardaki esne¬me yeteneğinin eksilmesidir... Kuşkusuz bu durum, ileride çok tehlikeli kalp ve damar rahatsızlık¬larına yol açabilecek bir olaydır.
Son yıllarda selenyum konusun¬da bir başka iddia daha var: Yük¬sek dozda C vitaminiyle birlikte or¬ganizmayı kanserli tümörlerden koruduğu ileri sürülüyor. Ancak bu henüz kanıtlanmış değil...
Nerede bulunur?
Selenyum, balıkta, ciğerde, ette ve buğdayda bulunan bir mi¬neral... Organizmanın günlük selenyum ihtiyacı 70 ile 100 mikrog¬ram arasında değişiyor. Özel du¬rumlarda bu rakam 200 mikrograma kadar rahatlıkla çıkabiliyor.
Organizmanın oksijen taşıyıcıları
DEMİR
Demir, oksijenin organizma içinde dolaşımı için vazgeçilmez bir mi¬neraldir... Yetişkin bir organizmadaki demir miktarı, yaklaşık 3 ile 5 gram arasında değişir. Bunun çok az bir kısmı kanda bulunur ama, "transfe¬rin" denilen protein ile birlikte oksije¬nin kan içinde dolaşımını sağlar. Ge¬ri kalan demir miktarının yüzde 70'i ise, hemoglobinin bir bileşimi olan "eme" molekülünü oluşturur. Orga¬nizmada demir stoklayan diğer organlar, karaciğer, dalak ve kemik ili¬ğidir...
Ne kadarı yararlı?
Organizmanın demir ihtiyacı, yaşa ve kişiye göre değişen oranlar gös¬terir. Yetişkin erkek ve kadınlarda günlük demir ihtiyacı yaklaşık 10 mi¬ligramdır. Ancak, menopoz döne¬minde kadınlar için bu oran 15 milig¬rama yükselir. Hamilelik ve büyüme çağı da fazla demir tüketilen dönem¬lerdir... Bu günlerde organizmaya demir takviyesi gerekir. Demir yeter¬sizliğinin en somut belirtileri, cansız¬lık ve aşırı yorgunluktur. Ancak he¬men belirtelim ki, demir eksikliği ka¬dar aşırı demir yüklenmesi de çok tehlikelidir. Demir fazlası, ender de olsa hepatik yetersizliğe yol açabilir. Bu durumda, organizmanın dışarı atamadığı demir miktarı, mide kramplarına, baş dönmesine, kus-maya, şoka ve hatta bazı durumlar¬da komaya bile neden olabilir.
Nerede bulunur?
Demir, ciğerde, ette, kuru fasulye¬de, yulafta, kakaoda ve midyede bu¬lunur. Ancak, organizma tarafından kolay kolay absorbe edilen bir mad¬de değildir. Besinlerdeki demirin sa¬dece yüzde 10'u organizma tarafın¬dan emilir. C vitamini, organizmanın demiri absorbe etmesini kolaylaştı¬rır. Çay ve kahve gibi içecekler orga-nizmanın demiri absorbe etmesini olumsuz etkilerler.

Cinselliğin itici gücü...
ÇİNKO
insan organizmasındaki çinko miktarı 2-3 gram kadardır. Çinko, kanda, alyuvarlarda, prostatta, ci¬ğerde, pankreasta, bazı kaslarda ve kemiklerde bulunur. Çinkonun organizmada çok çeşitli fonksiyon¬ları vardır:
—Organizmanın genel ge¬lişimini düzene sokar,
—sperm üreti¬mini ve cinselliğe geçişi kolaylaştı¬rır,
—protein ve RNA sentezlerine müdahale eder.
Bir iddia da, çinko¬nun insülin fonksiyonunda önemli bir işlevi olduğudur... Ancak, bu henüz kanıtlanmış değildir.
Nerede bulunuyor?
Çinko, mercimekte, bezelyede, yulafta ve ekmekte bulunan bir mi¬neraldir. Bir erkeğin günlük çinko gereksinmesi 15 miligram, bir kadı¬nın ise 12 miligramdır. Sağlıklı bir beslenmeyle bu miktar rahatlıkla alınabilir...
Çinko yetersizliği:
Çinko eksikliği, cinsel gelişmede bozukluklara, bağışıklık sisteminin zayıflamasına ve deride doku bo¬zukluklarına neden olur. Daha iler¬ki aşamalarda, enfeksiyonlara, kansızlığa, enfarktüse, tümör olu¬şumuna, böbrek rahatsızlıklarına ve sarılığa yol açabilir. Hamilelik ve ostrojen kullanımı, organizma¬daki çinko oranında bir düşüş yara-tır. Bu nedenle, doktorlar hamile kadınlara çinko açısından zengin bir beslenme programı önerirler. Çinko fazlalığı da oldukça tehlikeli¬dir. İnsana damar acıları ve iştah¬sızlık verebilir. Ender de olsa, bar¬sak kanamalarına ve bazı sinirsel problemlere yol açabilir.

Organizmanın en çok minerali...
KALSİYUM
İnsan vücudunun ağırlığının yüz¬de 1,5 ile 2'sini kalsiyum mine¬rali oluşturur. İnsan vücudunun tüm kemiklerinde ve dişlerde, fos¬for ile birlikte kalsiyumfosfat biçi¬minde bulunur. Bu bileşim, yetiş¬kinliğe kadar kemiklerde ve dişler¬de "gevşek bir yapı" gösterir. Bu nedenle kemikler daha esnektir ve kırılma durumunda çok daha kolay kaynar. Ancak, zamanla kalsiyum¬fosfat kristalleri kemiğin kristalleş¬memiş bölümüne de yerleşir ve kemikler daha katılaşır. Esnekliği¬ni yitirdiği için çok daha kolay kırı¬lır ve kaynaması da çok güçleşir. Organizmadaki kalsiyumun yüzde 1 kadarı da, kanda, kaslarda ve yumuşak dokularda bulunur. Bu nedenle, kalsiyum
—kemik yapısının oluşumundan başka,
—kas kasılma¬larını, sinir sisteminden gelen sin¬yallerin kaslara iletilmesini ve
—hücre zarlarının oluşumunu kolay¬laştırır.
Ayrıca, kalsiyum minerali¬nin barsak tümörlerini önlediği ile¬ri sürülmektedir.
Kalsiyum oranı:
Kandaki kalsiyum oranının, önerilen miktar olan, bir desilitre¬de 9-11 miligram düzeyinde sabit tutulması çok önemlidir. Eğer oran bu miktarın altına düşerse, insan¬da kas kasılmaları, kramplar ve titremeler görülür. Bu durumda organizma kalsiyum yeter¬sizliğini kemiklerdeki ve böbrek¬lerdeki kalsiyum miktarından ala¬rak karşılama yoluna gidecektir. Bu durumda da kemik yapısı bo¬zuklukları ve idrar kaybı gibi du-rumlar ortaya çıkar. Eğer oran, önerilen miktardan daha yükseğe çıkarsa, bir aşırı kalsiyum yüklen¬mesinden söz edilebilir. Kalsiyum yüklenmesi kendisini, kusma, baş dönmesi ve iştahsızlık biçiminde gösterir. Aşırı kalsiyum böbrek taşlarının oluşumuna ve kireçlen¬meye yol açar.
Nerede bulunur?
Kalsiyum, esas olarak süt ve süt ürünlerinde bulunur. Ancak bir süt ürünü olan tereyağında kalsiyum yoktur. Ayrıca, yeşil yapraklı bitki¬lerde, sebzelerde, cevizde ve ka¬lamarda da kalsiyum bulunur. 18-24 yaşına kadar günde 1200 milig¬ram, 25 yaşından sonra da günde 800 gram kalsiyum alınması gere¬kir. Hamilelikte ve son araştırma¬lara göre menopoz döneminde bu günlük kalsiyum oranı artırılabilir. Besin maddelerindeki kalsiyumun yaklaşık yüzde 30 ile 40'ı organiz¬ma tarafından absorbe edilir. Kor¬tizon ve bazı ilaçlar organizmada¬ki kalsiyum miktarını düşürürler.

Tiroidin can damarı..
İYOT

İnsan organizmasında bulunan 20 ile 50 miligram iyot, ağırlıkla tiroid bezlerinde, deride, genel ke¬mik sisteminde ve sinir sistemin¬de depolanmıştır. İyodun organiz¬mada temel fonksiyonu,
-tiroid bezi hormonlarının üretimine yardımcı olmaktır.
Ne kadar gerekli?
Amerikan Sağlık Örgütü'nün raporuna göre, organizmanın günlük iyot gereksinmesi 150 mikrogram kadardır. Yeterli bir beslenmeyle bu miktar rahatlıkla doğal bir biçimde alınabilir. Ayrı¬ca, iyotlu tuz takviyesi de müm¬kündür... Doğal haliyle iyot, balık¬ta, deniz ürünlerinde, sığır yüreğinde, ıspanakta ve pirinçte bulu¬nur.
İyot yetersizliği:
Bu maddenin organizmada azalması, tiroidi etkileyeceği için hipotiroid hastalığına yol açar. İyot yetersizliğinin neden olduğu diğer rahatsızlıklar ise, kalp atış¬larının zayıflaması ve metaboliz¬manın azalmasıdır. Metabolizma¬yı güçlendiren tiroksin ve tridoti¬ronin, tiroid tarafından üretilen hormonlardır, iyot azlığı nedeniy¬le tiroid bu hormonları yeterince üretemez ve bunun sonucu ola¬rak metabolizma olumsuz olarak etkilenir, iyot fazlası ise genellikle çok ender görülen bir olaydır.



Hücrelerin mimarları…
SODYUM VE POTASYUM
1807 yılında, potasyum ve sodyum maddelerinin hücrelerin dengesini sağladıkları keşfedildi. Bu iki mine¬ralin birbiriyle kaynaşması, hücre¬nin dışındaki potasyum maddesini hücrenin içine, hücrenin içindeki sodyum maddesini hücrenin dışına taşımakta ve böylece hücre ile dış atmosfer arasındaki denge sağla¬maktadır... Bu ilişki, hücre zarları¬nın elektrik potansiyelini korumak¬ta ve kandaki Ph oranının değişik-liklere uğramasını önlemektedir.
Sodyum
İnsan organizmasının günde or¬talama 83 ile 97 gram sodyuma ih¬tiyacı vardır. Sodyum maddesinin özellikle kanda fazlalaşması tansi¬yonun artmasına neden olmakta-dır. Bunun için, diyet uzmanları or¬ganizmadaki fazla sodyumun yok edilmesini önerirler. Sodyum fazlası yemeklerde tuz kullanıldığı için sık görülen bir olaydır. Örneğin, birçok gelişmiş ülkede insanlar yemek sı¬rasında 10-12 gram kadar tuz tüke-tirler. Oysa, organizma için 3-5 gram tuz rahat rahat yeterli olmak¬tadır. Ayrıca sodyum, sodyumklo¬rür biçiminde birçok besin madde¬sinde de bulunmaktadır.
Potasyum
Yetişkin bir kişi için gerekli gün¬lük potasyun miktarı, 115 ile 131 gram arasında değişmektedir. An¬cak, sportif faaliyetlerde bulunan¬lar bu oranı yüzde 50 artırabilirler. Potasyum,
—kasların hareketliliğini dengeler,
—gücün konsantrasyonu¬na yardımcı olur.
Kandaki potas¬yum oranının azalması sık görülen bir olaydır. İshal, kısa süreli de ol¬sa yetersiz beslenme ve yorucu bir yolculuk, kandaki potasyum oranının düşmesi için yeterli ol¬maktadır. Bu azalma, kendisini, kas ağrıları, kramplar ve yorgun¬luk biçiminde gösterir. Potasyum açısından zengin olan besin mad¬deleri şunlardır: Kurutulmuş kayı¬sı, kuru fasulye, domates, muz ve kuru badem...

Kandaki büyük dost...
BAKIR
İnsan vücudunda yaklaşık 100-150 gram kadar bakır bulunmaktadır. Bunun yüzde 10'u karaciğer ve be¬yinde, geri kalanı ise dolaşım halin¬deki kanın içindedir. Bakır, kanda hem plazmaya hem alyuvarlara da¬ğılmıştır;
-kanda demir ile birlikte he¬moglobinleri oluşturur.
Bakır, ayrıca birçok enzimin fonksiyonunu da dü¬zenler.
Nerede bulunur?
İstiridye, karaciğer, fındık ve kuru üzüm bakır açısından en zengin be¬sin maddeleridir. Organizmanın gün¬lük bakır ihtiyacı ise 1,5 ile 3 milig¬ram arasında değişmektedir. Bakır, organizma tarafından zor absorbe edilen bir maddedir. Besinlerdeki ba¬kırın ancak yüzde 5'i organizma tara¬fından emilir.
Bakır yetersizliği
Bakır eksikliği, kendisini hipokro¬mik kansızlık ve kemik yapısında bo¬zukluklarla gösterir. Bakır fazlası çok ender görülen bir olaydır ve problem yaratmaz.

Dişlerimizin hammaddesi...
Flor
—Flor, kemik ve diş oluşumunda çok önemlidir.
Diş çürükleri¬nin büyük ölçüde nedeni, orga¬nizmadaki flor eksikliğidir. Bu¬gün özellikle 6 yaşına kadar olan çocuklara diş sağlığı açısından flor takviyesinde bulunulmakta¬dır. Nitekim, bugün birçok diş macununa flor maddesi ilave ediliyor.
Nerede bulunur?
Sadece balık ve deniz ürünleri bol miktarda flor içerir. Bir de çay yapraklarında flor bulunur. Diğer bütün besin maddelerinde flor oranı çok ama çok azdır.
Flor yetersizliği:
Bu maddenin organizmadaki azlığı, diş çürüklerinin yanısıra kemik erimesine de yol açmak¬tadır. Organizmanın günde yak¬laşık 1,5 ile 4 miligram arasında değişen miktarda florüre ihtiyacı vardır. Flor fazlalığı ise, vücutta çeşitli mine hastalıklarına yol acar.

Küçük,ama yararlı...

Bazı mineraller organizmada o kadar küçük miktarlarda bu¬lunurlar ki, çoğu zaman bunların varlıkları es geçilir. Oysa orga¬nizmanın bu minerallere ne ka¬dar ihtiyaç duyduğunu ve onların organizma içinde nasıl bir rol oy¬nadıklarını çok iyi biliyoruz.
Manganez
Organizmanın günlük manga¬nez ihtiyacı ortalama 2 ile 5 miligram kadardır. Manganez, kemik¬lerin büyümesine ve gelişmesine yardımcı olur, yağlı maddelerin dönüşümünü kolaylaştırır. Tahıl¬larda, meyvalarda ve sebzelerde bulunur.
Molibden
Organizmanın günlük molib¬den ihtiyacı 75 ile 250 mikrogram arasında değişir. Molibdenin damla hastalığına karşı olumlu bir etkisi olduğu ileri sürülmekte¬dir. Kuru fasulyede, sütte ve bazı tahıllarda bulunur.
Krom
Organizmanın günlük krom ih¬tiyacı ortalama 50 ile 200 mikrog¬ram arasında değişir. Yağlı ve şe¬kerli maddelerin metabolizmasını olumlu bir biçimde etkiler. Krom, yulafta, yumurtada, ette ve bazı sebzelerde bulunur.
İnsan organizmasında ayrı¬ca çok küçük miktarlarda, bazı enzimlerin sorumlusu olarak kü¬kürt, kobalt (B12 vitaminin içinde), kadmiyum, vanadyum mineralleri de bulunur.
İSTENMEYEN MİSAFİRLER
Organizma için tehlikeli olan mineraller...
CİVA:
İnsan organizmasına herhangi bir biçimde civa girmesi, şiddetli mide yangılarına, mide acılarına yol açar ve böbreklere çok bü¬yük zarar verir. Civa tuzu ayrıca deride yanıklara neden olur. An¬cak civanın en tehlikeli yanı, za¬man içinde organizmayı yavaş yavaş zehirlemesidir. Bu en yo¬ğun biçimde deniz kirliliğinin çok fazla olduğu bazı Japon kentle¬rinde sürekli balık yiyen insan¬larda görülmektedir. Civa zehir¬lenmesinin en tipik göstergeleri, damak enfeksiyonlarıyla sinir bozukluklarıdır.
KURŞUN:
Kurşun zehirlenmesi oldukça yaygın bir olaydır... Kandaki kat¬lanılabilir kurşun sınırı, bir desi¬litrede 70 mikrogramdır. Bu sını¬rın ötesinde, zehirlenmenin be¬lirtileri ortaya çıkar. Kandaki kur¬şun miktarının artmasının çeşitli nedenleri olabilir; solunum yo¬luyla havadaki kurşunun orga¬nizmaya girmesi, metal madde¬lerin yutulması ve daha sonra midede kurşunun çözülmesi, kurşun içeren seramik tabaklar¬da yemek yenilmesi, vernikli tah¬tadan çıkan kokunun solunması gibi... Kurşun zehirlenmesi ken¬disini yetişkinlerde baş ağrısı, iş¬tahsızlık, mide ağrıları biçiminde gösterir. Küçüklerde ise sinir sis¬temi bozukluklarına rastlanır. Kurşun zehirlenmesine kesinlik¬le müdahale edilmeli ve organiz¬madaki kurşun hemen dışarı çı¬kartılmalıdır.
AMYANT:
Solunum yoluyla organizmaya giren amyant zerreciklerinin ci¬ğerlerde ve bronşlarda birikmesi büyük hasara neden olabilir. Hatta ciğerlerde biriken amyant bir süre sonra "mesotelioma" isimli çok tehlikeli bir tümörün oluşma¬sına da yol açabilir.